“İSRAİL BÖLGE ÜLKELERİNİ KENDİ ATEŞİNE ÇEKMEK İÇİN HER TÜRLÜ PROVOKASYONU DENİYOR"
28. Dönem 3. Yasama Yılı'na bölgedeki sıcak gelişmelerle girdiklerine işaret eden Erdoğan, İsrail'in Filistin ve Lübnan'a yönelik saldırılarına dikkat çekti.
Erdoğan, İsrail'in Filistin'de, Gazze'de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırımın, bugünlerde Lübnan'a uzandığını, işgal güçlerinin dün itibarıyla Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İsrail, bir yandan Gazze'de soykırım bir yandan Lübnan'a terör saldırıları yaparken aynı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor. Burada iki hususun altını çizmek mecburiyetindeyim; ne yazık ki bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan, Gazze'de 17 bini çocuk olmak üzere 42 bin insanı katleden, şimdi de Lübnan'da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır.
"HİTLER NASIL DURDURULDUYSA NETANYAHU DA AYNI ŞEKİLDE DURDURULACAK"
Bunu geçen hafta İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da açık ve net şekilde ifade ettim. İsrail devleti, Netanyahu isimli bir Hitler özentisinin idaresinde, sadece son 51 haftada insanlığa karşı tüm suçları pervasızca işlemiştir. Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, işkence, etnik temizlik, gazeteci öldürme, ifade özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları bombalama dahil insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar suç varsa tamamı defalarca işlenmiştir. Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze, 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür. Tüm insanlık adına utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail'e destek vermeye, finansal veya askeri destek sağlamaya devam ediyor. Diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor. Bu önemli günde şunu bir kez daha açık açık söylemek isterim; ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak. Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak."
Ortadoğu’nun en uzun soluklu ve kanayan yaralarından biri olan Filistin meselesi, İsrail’in işgalleri ve baskıları altında her geçen gün daha da derinleşiyor. Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te süregelen işgal ve yerleşim politikaları, uluslararası hukuk ve insan hakları ihlallerinin açık örneklerini barındırıyor. Ancak Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kuruluşlar, bu ağır ihlaller karşısında etkisiz kalmaya devam ederken, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İsrail’e verdiği koşulsuz destek, krizin çözülmesini imkânsız hale getiriyor.
İsrail’in Filistin’e Yönelik İşgal ve Şiddet Politikaları
Filistin, 1948'den bu yana İsrail işgali altında. 1967’deki Altı Gün Savaşı’yla birlikte İsrail, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni işgal etti ve o tarihten bu yana bu bölgelerde yerleşim politikaları uygulayarak Filistin topraklarını küçültmeye devam ediyor. Özellikle Batı Şeria’da yasa dışı Yahudi yerleşim yerleri kurarak bölgenin demografik yapısını değiştirme çabası, Filistin halkının topraklarını zorla ellerinden alma girişimidir. Gazze Şeridi ise yıllardır İsrail ablukası altında, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi durumunda…
İsrail’in bu işgal politikaları, uluslararası hukuka açıkça aykırı olmasına rağmen devam ediyor. 1949 Cenevre Sözleşmesi’ne göre, işgal altındaki topraklara yerleşim birimleri inşa etmek yasadışı kabul edilir. Buna rağmen, İsrail defalarca BM kararlarına karşı gelerek yerleşimlerini genişletti ve Filistin halkına karşı insan hakları ihlallerini sürdürdü. Bu süreçte sayısız sivil ölüm, ev yıkımları, tutuklamalar ve toplu katliamlar Filistin’in günlük yaşamının bir parçası haline geldi.
BM ve Avrupa Birliği’nin Etkisizliği
BM, bugüne kadar İsrail’in Filistin’e yönelik eylemleri hakkında birçok kınama kararı almış olsa da, bu kararlar somut yaptırımlarla desteklenmediği için etkisiz kaldı. BM Güvenlik Konseyi'nde alınan İsrail aleyhtarı kararların çoğu, ABD’nin veto hakkı sayesinde engellendi. İsrail’in Filistin’e uyguladığı baskılar ve işgal politikalarına dair 242 ve 338 gibi BM Güvenlik Konseyi kararları bulunmasına rağmen, bu kararların uygulanmaması İsrail’i cesaretlendirdi.
Hatta BM’nin bir çok çalışanı, hastaneleri, yardım merkezleri yok edilmesine rağmen gözümüzde büyütülen BM’nin, AB’nin ve her konuda duyar kasan Avrupa Parlementosu’nun (kendi çıkarları söz konusu olunca) yok hükmünde olduğunu yaşayarak gördük.
Avrupa Birliği de İsrail’in uluslararası hukuka aykırı hareketlerini kınayan açıklamalar yapıyor fakat en basiti ekonomik yaptırım bile uygulamaktan aciz veya istemiyor diyelim…
İsrail, AB’nin önemli ticaret ortaklarından biri ve bu durum AB’nin daha güçlü bir yaptırım uygulamasını engelleyen faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Filistin’e yönelik sürekli insan hakları ihlallerine rağmen AB, somut adımlar atmaktan çekiniyor, bu da İsrail’in işgal ve katliamlarına teşvik oluyor.
ABD, İsrail’in en büyük müttefiki ve destekçisidir. ABD, İsrail’e verdiği diplomatik, askeri ve mali destekle bu işgalin sürdürülmesinde tam olarak katkı sağlıyor. İsrail’e milyarlarca dolar yardımda bulunan ABD, İsrail’in en modern askeri teçhizatını bizzat temin ediyor.
ABD’nin desteği sadece askeri yardımlarla sınırlı değil; diplomatik alanda da İsrail’e geniş bir koruma sağlıyor. BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail aleyhine alınan kararlara yönelik veto hakkını sıkça kullanan ABD, İsrail’in uluslararası alanda cezalandırılmasının önüne geçiyor. Bu durum, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği insan hakları ihlallerinde hesap vermesini engelliyor.
BM ve AB Neden Etkisiz Kaldı?
BM ve AB’nin İsrail’e yönelik ciddi yaptırımlar uygulamaktan kaçınmalarının birkaç nedeni:
ABD’nin Veto Hakkı: BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhinde alınabilecek kararlar, ABD’nin veto gücü sayesinde uygulanabilir olmaktan çıkıyor. ABD, İsrail’i koruyan bu politikası nedeniyle BM’nin etkili bir güç olarak hareket etmesini engelliyor.
Avrupa’nın Ekonomik Çıkarları: Avrupa Birliği, İsrail ile önemli ticaret ortaklıklarına sahip. Avrupa’daki birçok ülke, İsrail ile geliştirdikleri ekonomik ve teknolojik işbirliklerinden vazgeçmek istemiyor. Bu nedenle, İsrail’e yönelik sert yaptırımlar uygulanamıyor.
Siyasi Hesaplar ve Denge Politikası: Hem BM hem de AB, Orta Doğu’daki dengeleri göz önünde bulundurarak İsrail’e karşı daha temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Özellikle Orta Doğu’daki istikrarsızlık, İsrail’in Batı dünyası için stratejik bir müttefik olarak görülmesine neden oluyor. Bu da İsrail’e yönelik sert adımların atılmasını zorlaştırıyor.
Filistin Sorununun çözümüne dair umutlar;
İsrail’in Filistin topraklarına yönelik işgali ve baskıları devam ederken, uluslararası toplumun etkisizliği Filistin halkının acılarını artırıyor. İki devletli çözüm, uzun zamandır Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın çözümü olarak öneriliyor, ancak İsrail’in işgal politikaları ve ABD’nin desteği bu çözümün uygulanabilirliğini her geçen gün yok ediyor.
Dünya, Filistin halkının insani ve siyasi haklarının korunması için daha güçlü adımlar atmak zorunda. BM ve AB’nin sembolik kınamalarla yetinmemesi, gerçek anlamda yaptırımlar ve diplomatik baskılar uygulaması gerekiyor. Aksi takdirde sadece Filistin’de değil tüm Ortadoğu’ya yayılacak olan insani kriz derinleşmeye devam edecek.
Filistin meselesi, sadece bölgesel bir çatışma değil, aynı zamanda uluslararası bir insan hakları ve adalet meselesidir. İsrail’in işgalci politikalarına karşı BM ve AB’nin etkisiz kalışı, bu sorunun çözümünü daha da zorlaştırmakta, ABD’nin koşulsuz desteği ise çatışmayı daha da derinleştirmekte bu zulme dur demek, ses çıkarmak, tepki göstermek sizi sadece “insan” yapar. Filistin halkının maruz kaldığı bu soykırım karşısında dünyanın her yerinden yükselen sesler daha gür çıkmalı ve ülke liderlerine halkları tarafından çağrı yapılmalı yoksa bu ateş hepimizi yakacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’den verdiği net mesaj:
“İSRAİL GÖZÜNÜ TÜRKİYE'YE DİKECEK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in Hamas'ın defalarca kabul ettiğini açıkladığı ateşkese icbar edecek, zorlayıcı hiçbir adım atılmadığını belirtti. İsrail'in ses çıkartılmadıkça işgal, istila ve katliam politikasını pervasızca devam ettireceğinin altını çizen Erdoğan, şunları ekledi:
"Susmak, vahşeti görmezden, duymazdan gelmek hiç kimseyi, hiçbirimizi, bölgedeki hiçbir ülkeyi bu soykırım şebekesinin saldırganlığından kurtaramayacak. Bu tembelliğin, bu ataletin, bu tepkisizliğin, duygusuzluğun sona ermesi için Türkiye olarak hakkı cesaretle söylemeye, hakkı savunmaya, zalimler karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz. Siyonist lobinin şahsımızı ve hükümetimizi hedef alan itibar suikastlerine asla boyun eğmeyeceğiz. 'Vadedilmiş topraklar' hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerindedir. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı siyonist severlerin, gönüllü veya paralı siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur."
BEDELİ HER NE OLURSA OLSUN TÜRKİYE, İSRAİL'İN KARŞISINDA DURMAYA DEVAM EDECEKTİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşılarında tüm bölgeyi ateşe atmaya niyetli ve gözü dönmüş bir işgal şebekesi olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Karşımızda sadece Müslümanlara değil, Yahudiler arasında dahi ayrım yapan ırkçı bir Apartheid rejimi var. Böyle bir katliam şebekesi karşısında, zerre miskal vicdan taşıyan hiç kimse sessiz kalamaz. Yanı başınızda çocuklar katledilirken, yanı başınızda uçaklardan sivil halk üzerine bombalar yağarken, sessiz, tepkisiz, hatta tarafsız kalmak, açık söylüyorum, suça ortak olmaktır. Buradan tam 360 gündür üç maymunu oynayanlara bir kez daha soruyorum; Çocuklarınızın gözüne yarın nasıl bakacaksınız? Aynada kendi gözlerinize nasıl bakacaksınız? Filistin, Lübnan güvende değilse, kendinizin güvende olabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? İsrail saldırganlığı, her fütursuz açıklamayla görüyoruz ki, Türkiye'yi de içine almaktadır. Vatanımız için, milletimiz için, bağımsızlığımız için, bu saldırganlığa, bu devlet terörüne, elimizdeki her imkânla karşı durmayı sürdüreceğiz."
Türkiye'nin, bedeli her ne olursa olsun, İsrail'in karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, "İnsanlığın ortak değerlerine saldıranlar karşısında bir 'insanlık cephesinin' kurulması için Türkiye elinden geleni yapacaktır, bunda da sonuna kadar kararlıdır. Gazze'de soykırım yapılırken, Batı Şeria'da barış ve huzur olduğuna mı inanıyorsunuz? İsrail sadece Gazze'ye değil Batı Şeria'ya, İran'a, Yemen'e, Suriye'ye de saldırıyor, Mısır ile yapılan anlaşmaları alenen ihlal ediyor. Mısır'la, Irak'la giderek güçlenen ilişkilerimizin, Suriye'yle artan diyalog arayışımızın, bu bağlam içinde okunmasını özellikle tavsiye ediyorum. Türk dünyasıyla ve Türk Devletleri Teşkilatı'yla bağlarımızı yine bu anlayışla sürekli tahkim ediyoruz. Savunma sanayinde, güvenlikte, terörle mücadelede ve dış politikada stratejik hamlelerle ülkemizin caydırıcılığını güçlendiriyoruz."
Açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleriyle gözdağı verirken, Uluslararası çağrıda bulunarak Türkiye’nin tarafını ve alacağı konumu şu sözleri ile açıkladı:
İSRAİL'İ BURADAN ÇOK NET BİR ŞEKİLDE UYARIYORUM"
Fitne girişimleri karşısında millet olarak, "iç cephelerini" sağlam tutmaya gayret etiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şunun artık idrak edilmesi ihtiyaçtan öte bir zarurettir; bugün, İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor. İsrail bölgeyi tehdit etmeyi sürdürdükçe Türkiye de bölge halklarının, özellikle milletimizin güvenliği için öncü olmaya, yapıcı, uzlaştırıcı, birleştirici olmaya ısrarla devam edecektir. Bu vesileyle Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden Meclis'imize ve siyasi partilerimize şükranlarımı sunuyorum. İşgal güçlerinin en modern ölüm makinelerine rağmen doğdukları toprakları kahramanca savunan Filistin'in yiğit evlatlarını bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. İsrail'i de buradan çok net bir şekilde uyarıyorum: Lübnan'a kara harekatının sonuçları, geçmişteki işgallerine benzemeyecektir. Savunmasız, izole, bütün dünyadan yalıtılmış bir Gazze savunması ile Lübnan'ın savunması aynı olmayacaktır. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm devlet ve uluslararası kuruluşlar, daha fazla vakit kaybetmeden, daha fazla kadın, çocuk ölmeden İsrail'i durdurmalıdır. İslam dünyası, aynı şekilde vatan savunmasında mutlaka Lübnan halkı ve hükümetinin yanında olmalıdır. Biz, Türkiye ve Türk milleti olarak bu zor günlerinde Lübnanlı kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayacak, tüm imkanlarımızla kendilerini destekleyeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden ve İsrail’in saldırganlığından anlaşılacağı üzere sözde Arz-ı Mev’ud inancıyla İsrail, tüm Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye’ye gözünü diktiği açıkça ortadadır.
Sıra bize geldiğinde sen sağcısın, sen solcusun, sen şu inanca bağlısın diye bir ayrım yapmayacağı yaptığı acımasız soykırım ve tüm saldırılarıyla ortadır.
Uzun lafın kısası boş ideolojileri bir kenara bırakıp insanlık için ses çıkaranlardan, zulme ortak olmayanlardan, zulme karşı duranlardan olmak en hafif tabirle sadece insan “insan” olmayı gerektiriyor.
Tüm insanlara selam olsun…
Zeynep Ceyda Akduman